alemlerin bilgisini haiz ana sistem bilgisi içerisinden bazı bölümleri
içeriğinde barındırmaktadır.
içerisindeki varlık sahasının realitesini barındıran, geçmiş, indiği dönem,
şimdi ve gelecek bilgisini içeren organik bir kitaptır. İçerisinde âlemlerin,
bütün fizik ve metafizik yasalarının ne şekilde olduğu ve ne şekilde ilerlediği
bilgisi mevcuttur. Bu yüzden hem maddesel hem manasal anayasadır. Bu bilgiler
ışığında varlık sahasının ne şekilde tasarlandığı ve ne amaçlar doğrultusunda
ilerleyeceği ve en sonunda nasıl sonlanacağı bilgisine de sahiptir. İçerisinde
yer alan herhangi bir konu veyahut sistem ile ilgili bilgilerin veriliş şekli,
konunun önem sırasına göredir.
sosyolojik yasalar bilgisi gayet açık bir şekilde aynı sureler içerisinde, alt
alta ayetlerde muhkem(net) bir şekilde verilmiştir. Bir diğer şekilde bilginin
verilişiyse, aynı surede ama ardışık bir biçimde sıralanmamış ayetlerdedir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, ayetlerin sıralamasını değiştirdiğiniz
zaman bilgi daha net bir anlama ulaşır. Bu, hem aynı sureler içindeki
sıralamanın değişmesiyle hem de aynı ayet içerisindeki cümlelerin birbirleriyle
olan organik ilişkisine göre değişmektedir. Bilginin önemi ve kapsadığı enerji
arttıkça, bilginin veriliş şekli bununla paralel olarak değişmektedir.
En önemli sistem ayetlerinin olduğu konularsa, farklı surelerde ve farklı
müteşabih(kapalı ve çok anlamlı) ayet sıralamalarıyla verilmiştir. Bunun
sebeplerinden biri, kişi derin bir yoğunlaşma ile yaklaştığında, konunun ağırlığı
(enerjisi) yüksek gelebilmekte, bazı bedensel ve bilinçsel etkiler
yaşayabilmektedir. Bu yüzden o bilgiyi algılayabilecek durum ve hale gelinceye
kadar bazı ayetlerin bilgisine nefs ulaşamaz. Bundan dolayıdır ki bu muazzam
kodlama, her varlığın sahip olduğu arınmışlık ve ilim oranında kendini görünür
kılar.
Ve muhakkak ki ALLAH, dilediği kimseyi hidayete erdirir.” Hacc 16.ayet
olarak,bir ilime, bilgiye göre ayrıntılı açıkladığımız bir kitap getirdik.”
Araf 52.ayet
haiz Yasa kitabıdır. Ayetler Yüse ALLAH’ın dilediği nefsler için hidayet
rehberidir ve O’nun dilemesiyle birlikte ayet bilgileri nefslere açılır. Bilgi ve
ilim üzerine ayrıntılı şekilde açıklanmış her ayetin manası, o bilgiyi alacak
olan alıcının (insanın) potansiyeli ölçüsünde değişmektedir. Çünkü “Her
ilim/bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır” olarak bildirilmiş
bilgiyle birlikte değerlendirildiğinde, nefsteki ilim/bilgi düzeyine göre İlahi
kelamların derinliği anlaşılabilmektedir.
ulaşır. Varlığın potansiyeli ölçüsünde de sınırsız olan ayet bilgisi varlığın
gelişimi ölçüsünde kendisini görünür kılar. Bunun çok önemli bir sebebi vardır.
Çünkü her nefs öğrendiği ve algıladığık kadarını uygulamak konusunda
sorumludur. Eğer nefs, kendisine gelmiş İlahi bilgiyi zorlama dışında yok sayar
veya unutursa (uygulamazsa), sistemsel olarak mühürlenir.
“Ve yeryüzünde yürüyen bir canlı yoktur ki; onun rızkı, ALLAH’ın üzerine (ALLAH’a ait) olmasın. Ve onun karar kıldığı yeri ve onun emanet durduğu yeri bilir. Hepsi Kitab-ı Mübin’dedir.” Hud 6.ayet
“Gaybın anahtarları O’nun yanındadır, O’ndan başka hiç kimse onu bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü o bilir, O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmak üzere hepsi Kitab-ı Mübin’dedir.” Enam 59.ayet
Tüm ayetlerin bilgilerini birleştirdiğinizde KİTAB-I MÜBİN’İN TARİFİ şu şekildedir. “Kitab-ı Mübin’e andolsun. Gökte ve yeryüzünde gizli ne varsa, yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmak üzere hepsi Kitab-ı Mübin’dedir. Muhakkak ki biz onu, mübarek bir gecede indirdik.Şüphesiz biz, uyaranlarız. Hikmetli işlerin hepsi, onda belirtilir. Kıyametin ne şekilde olacağı bilgisi ve her nefsin karar kılındığı ve emanet koyulduğu yer bilgisi de dahil olmak üzere bundan daha küçüğü ve daha büyüğü olmaksızın her şey Kitab-ı Mübin’dedir. Tüm bu bilgiler Kuran’ı Kerim’in içinde, Kitab-ı Mübin ayetlerindedir.” (Neml 75, Duhan 3-4, Enam 59, Sebe 3, Hud 6, Kasas 2)
MUHKEM VE MÜTEŞABİH AYETLER
“Kitap’ı sana indiren O’dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, manası açık olan) ayetlerdir, onlar Kitabın esasıdır ve diğerleri, muteşabihtir (çok anlamlı, manası kapalı). Fakat kalplerinde eğrilik bulunanlar, bu sebeple muteşabih olanlara tabi olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun tevilini(yorumunu) yapmak isterler. Ve onun tevilini ALLAH’tan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh(ilim) sahipleri ise: “Biz O’na iman ettik, hepsi Rabbimizin katındandır” derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece ulûlelbab(tezekkür edebilir).” Ali İmran 7.ayet
Muhkem ayetler, yaşandığı zamanda anlamı anlaşılabilen ayetlerdir. Gerçi muhkem ayetler bile kendi içlerinde farklı anlamlar taşımaktadır. Bu anlamlar, anlamı çözümlemeye çalışan kişinin kalbi ve bilinci ile orantılıdır. Müteşabih ayetlerse, birçok anlama sahip olan ve indiği dönem veya sonraki zamanda anlamı çözülemeyen, ama zamanı gelince anlamı bilinebilecek olan ayetlerdir. Müteşabih ayetler her nefs tarafından anlaşılamayacağı ancak bu ayetlerin müzakeresinin “ulûl’elbab”lar tarafından yapılabileceği ve anlaşılabileceğini Yüce ALLAH buyurmuştur. Bunun böyle olmasının sebebi de açıklanmıştır.
ULÛL’ELBAB (ÖZ BİLGİNİN SAHİPLERİ)
Ülû, sahip demektir. Elbab, lübb kelimesinin çoğuludur. Lüb; bir şeyin özü, halisi, içi, şaibelerden arınmış, zeki, keskin akıl anlamlarına gelir. Bu, bir bilginin özüne (sırrına) Yüce ALLAH’ın izniyle alabilecek duruma gelmiş önyargısız, objektif nefs grubudur.
“Onlar, (her) sözü işitirler, (fakat) onun en güzel ve doğru olanını (seçip) uyarlar. İşte onlar, ALLAH’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır.” Zumer 18.ayet
Yüce ALLAH’ın ayette bildirdiği üzere “ulûl’elbab”lar, her sözü ve fikri aklen ve kalben dinleyip en doğru sözü seçen, onun üzerine yaşamlarını süren nefslerdir.
Yargılar insanı sınırlayan durumlardır. Doğduğunuz andan itibaren bu yargılar çevre ve çeşitli koşullar ile sizi sınırlamaya başlar. Ve size gelen bir bilgiyi yorum veya sınıflandırırken belleğinizde bulunan yargılar, o bilgiye anlayışınızı sübjektif bir durumda şekillendirir. Bunun içindir ki bilgiyi anlamak ve kavramak için gerekli olan en önemli şey önyargısız bir şekilde değerlendirebilme yetisidir. Bu, Yüce ALLAH tarafından bu nefslere verilmiş bir lütuftur.
“Bu mübarek Kitabı sana indirdik, ayetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl’elbab tezekkür etsin diye.” Sad 29.ayet
“Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün artarda gelişinde, ulûlelbab için elbette âyetler (deliller) vardır. Onlar, ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima), ALLAH’ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler(ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Sübhan’sın, artık bizi ateşin azabından koru.” Ali İmran 190-191.ayetler
“Öyleyse sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu bilen kimse, âmâ olan (görmeyen) kimse gibi midir? Fakat ulul’elbab, tezekkür eder. Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.Ve onlar Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.Ve onlar, Rablerinin yüzünü isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.” Rad 19-22.ayetler
ULÛL’ELBAB ( ZİKİR “ÖĞÜT” EHLİ )
“ALLAH onlar için çok şiddetli azap hazırladı. Ey iman eden ulûl’elbab(lar)! Öyleyse ALLAH’a karşı takva sahibi olun. ALLAH size zikri indirmiştir.” Talak 10.ayet
Her nefs belirli potansiyele sahiptir. Daha önce ifade edildiği üzere, bu potansiyele göre âlem ve onun içinde bulunan her şey, nefsin görünüşüne göre algılanır. Yüce ALLAH’ın buyurduğu üzere iman eden ulûl’elbab için Kur’an-ı Kerim, zikirdir. Bu nefsler için zikr, yaşamlarının merkezinde ve farkında olarak İlahi kelamın nefes almasıdır. Kur’an-ı Kerim de bildirilmiş “ulûl’elbab” kavramı, birçok mealde manası tam olarak verilememiştir.
“(ALLAH) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl’elbabtan başkası tezekkür edemez.” Bakara 269.ayet
Hikmet, “yasa” demektir. Bazı ayetler Yüce ALLAH’ın sistemi içerisindeki yasalarının işleyişini anlatmaktadır. Bu sistemin içindeki yasaların işleyiş bilgilerinin verilmesi ve nefs tarafından kavranması, nefse verilmiş hikmettir. Ve hikmet kime verildiyse ona İlahi bilgi ölçüsünde hayırlar verilmiştir. Bu sebepledir ki sistem bilgilerini barındıran müteşabih ayetler “ulûl’elbab’lar” tarafından algılanabilir ve tezekkür edilerek bilgisi varlık sahasına verilir.
“İşte bu, ALLAH’ın lütfudur ki, onu dilediğine verir. ALLAH, büyük lütfun sahibidir.” Cuma 4.ayet
BİLGİNİN MİSAL, TASVİR, SEMBOL OLARAK VERİLİŞİ
“Semalardan su indirdi. Böylece vadiler takdir edildiği kadar sel oldu aktı. Ve sel, üste çıkan köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya meta (eşya) yapmak isteyerek ateşte yakılan (eriyen) şeylerden (madenlerden) de, üzerinde onun gibi köpük oluşur. ALLAH, işte böylece hak ve bâtıla misal verir. Sonra köpük çözülüp, dağılarak gider. Fakat insanlara faydası olan şeyler, böylece yeryüzünde kalır.
ALLAH, işte böyle misaller verir.” Rad 17. Ayet
“ALLAH nasıl örnek verdi, görmedin mi? Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir. Onun aslı sabittir (kökü topraktandır) ve dalları semadadır. Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. ALLAH insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır, düşünürler. Kötü sözün durumu ise kökü yerden koparılmış, bir kararı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.” İbrahim 24-26. Ayetler
Yüce ALLAH varlık sahasına çeşitli bilgileri “misaller ve sembollerle” vermiştir. Müteşabih ayetler olarak ifade edilen çok anlamlı kapalı ayetler bu sembolik dilin kullanıldığı ve içerdiği bilgiye ulaşmak için o sembolik ifadenin karşılığı olan anahtar bilgiye ihtiyaç duyulan ayetlerdir. Doğru bilgiye ulaşmak için Yüce ALLAH’ın izni ve ilhamı gereklidir. Tüm bu birliktelikler meydana gelip verilmiş olan bilgi, Kur’an içindeki diğer ayetlerle tutarlı bir bütün oluşturup birbirlerini tamamlayıp açıklıyorsa o zaman ayet bilgisi doğrudur.
Eğer müteşabih ayetleri sadece dış anlamı ile ele alır ve sembolik ifadeye sahip ikiz anlam yok sayılırsa Yüce ALLAH’ın Kur’an’da buyurduğu birçok bilginin dışına çıkılmış olur. Bu sınırlı olan beşeri aklı, sınırsız olan İlahi kelama yüklemekten başka bir şey olmaz. Ayrıca ayetlerde verilmiş olan sembolik ifadeler ve ikiz anlamlar, muhkem ayetler ile müteşabih ayetler arasında en temel farklılıktır. Çünkü bir sistem bilgisi ve manasını vermek için misal ile verilen müteşabih ayetler,
herhangi bir olayın karşılığı olan tarihi bir söz ve olay veren muhkem ayetler arasındaki farklılığı ortaya koymaktadır. Bilgilerin kodlanışı ve verilişiyle ilgili vermiş olduğumuz detay bilgilerinin yanı sıra ihtiyacı elzem olan bir başka konu vardır.
“Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, ALLAH’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok tutarsızlık bulacaklardı.” Nisa 82. Ayet
“Ve bu, Rabbinin dosdoğru olan yoludur. Öğüt alıp düşünmesini bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıkladık.” Enam 126. Ayet
Eğer Kur’an’ı Kerim’i okuduysanız, farklı ayetlerde çelişkinin olmadığı bildirilmiştir. Yine bu bilginin onayı için gerekli önerme Kur’an içinde verilmiştir. Bu öneme (öğüt) ayet bilgileri üzerine tefekkür (düşünmek) ve tezekkür edilerek birbirleriyle kıyas yapılmasıdır. Çünkü O’nun tarafından verilmiş lütufların başında gelen soyut, somut düşünebilme ve bunları sınıflandırabilme, varlık sahasında yalnızca insana verilmiş bir özelliktir. Bu yüzden Yüce ALLAH “öğüt alıp düşünmesini bilen insanlar için, birbirleriyle tutarlı ayetleri” indirmiştir. Çünkü gerçek manada alınan her öğüt ve düşünce nefsin davranışına yansımaktadır.
“Andolsun biz Kur’an’ı zikr (ile öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen mi var!” Kamer 17. Ayet
Fakat insan, Kur’an bilgisine ulaşmak için verilmiş bu öğütleri, Resulullah’ın ölümünden sonraki süreçte yavaş yavaş yitirmiştir. Bunun sonucunda din, birilerinin sizlerin düşünmesini istemediği, sadece yapmanızı istediklerinizi ilettiği, özünden uzak, organik yapısı bozukmuş mekanik bir hale getirilmiştir. Böylece Yüce ALLAH’ın nefslerden istediği Kur’an üzerine “düşünün” öğüdü ya birilerine kiraya verilmiş ya da hiç kullanılmamak üzere kışlıkların arasına kaldırılmıştır.
“Her haberin kararlaştırılmış, gerçekleşeceği bir zaman/mekân vardır. Yakında bileceksiniz.” Enam 67. Ayet
Her şeye rağmen, bir yaprağın bile O’nun izni olmadan hareket etmediği âlemde, insan başıboş bırakılmamıştır ve de her şeyin bir zamanı vardır.
BİLİNÇ VE MESAJ
bulmuş ve bulacaktır. Bu konuyu netleştirmek için kısaca “bilinç” kavramını tanımlayalım. Bilinç, en genel anlamda “farkındalık” demektir. Bir diğer anlamda canlı varlıkların kendilerinin ve
çevrelerinde olan olayların farkında olması, kısmen bilgili olma, uyanık olma anlamındadır. Bilinç iki unsura göre değişkenlik gösterir.
2. Mekân
Bu yüzden “zaman” bilinci etkileyen en temek faktördür. Yaşanılan “mekan” veya coğrafi konum
ise aynı zaman diliminde yaşayan insanların bilincinde farklılık yaratan diğer önemli etkendir. Bu,
Türkiye, Kanada veya Afrika arasında, hatta aynı ülkedeki şehirden şehre bile farklılık gösteren
bir durumdur.
Resuller, Yüce ALLAH’ın mesajlarını ispat etmek için insanları çeşitli mucizeler göstermişlerdir. Ve bu mucizeler, insanların içinde bulunduğu bilinç durumuna göre nesillerden nesile değişmiştir. Ne var ki tüm mucizeleri rağmen insanlar bunlara kafalarını çevirmiş ve onları reddetmişlerdi. Bu her dönem böyle olmuştur. Onları büyücülük ile suçlamışlar, onlara zulüm yapmışlar hatta bazılarını öldürmüşlerdir.
“Musa’ya: “Değneğinle denize vur!” Diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı, her bölüm kocaman bir dağ gibi oldu.” Şuara 63. Ayet
“(Musa), asasını attı, birde (baktılar ki) o apaçık bir ejderha! Elini (koltuğunun altından) çıkardı; o da, bakanlara beyaz, parıl parıl parlayan bir şey oluverdi.” Şuara 32-33. Ayetler
“Ve (Musa’ya) şöyle dediler: “onunla bizi büyülemek için bize ayetlerden (mucizelerden) ne getirsen getir gene de biz sana inanacak değiliz.” Bundan sonra, onların üzerine ayrı ayrı (işaretler, mucizeler) tufan, çekirge, bit, kurbağa ve kan gönderdik. Buna rağmen kibirlendiler, günahkar ve suçlu bit kavim oldular.” Araf 132-133. Ayetler
Hazreti Musa’nın mucizeleri incelediğinizde görselliğin ön planda olduğunu görebilirsiniz. Bunun sebebi, o dönemde yaşayan nefslerin yaşamı beşeri bir şekilde algılayan bilinç haline sahip olmalarıdır. O yüzden mucizeler göze hitap etmekteydi. Ama görsel anlamda büyük mucizeler kendini göstermişken bile fırsat buldukları anda eskiye döndüler.
“Musa’nın kavmi, ondan sonra (Musa’nın Tur dağına gitmesinden sonra) ziynet eşyalarından, böğüren (ses çıkaran) bir buzağı heykeli (yapıp) onu (ilah) edindiler. Onun, onlarla konuşmadığını ve onları yola hidayet etmediğini (hidayete erdirmediğini) görmüyorlar mı? Onu (ilah) edindiler ve zalimler oldular.” Araf 148. AyetAradan
geçen yüzlerce yıl sonrasında bilinç gelişti. Ve buna paralel şekilde gönderilmiş Hz. İsa’nın mucizeleri de değişti. Onun mucizelerini dikkatli bir şekilde incelediğinizde görürsünüz ki Hz. Musa’nın mucizelerine nazaran görselliği az fakat manası kalbe ve akla hitap etmektedir.“Melekler demişti ki: “Ey Meryem, ALLAH seni, kendisinden bir kelime ile müjdeliyor: Adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir; dünyada da, ahrette de gözde (şerefli) ve (ALLAH’a) yakın olanlardandır.” Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve o salihlerdendir.” Ali İmran 45-46. Ayetler
“Ve onu (Meryem oğlu İsa Mesih’i), “Beni İsrail’e resul olarak gönderecek. (Onlara şöyle diyecek): “muhakkak ki ben size Rabbinizden ayet (işaret, delil) getirdim. Ben gerçekten size nemli topraktan kuş heykeli yaparım, sonra onun içine üflerim. O zaman o, ALLAH’ın izniyle kuş olur. Doğuştan kör olanı ve abraş hastalığını iyileştiririm. Ve ALLAH’ın izniyle ölüyü diriltirim. Yediğiniz şeyleri ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber veririm. Eğer siz müminler iseniz muhakkak ki bunlar da sizin için elbette ayetler (işaretler, deliller) vardır.” Ali İmran 49. Ayet
Hz. İsa da kendisine verilmiş olan İlahi mucizeye rağmen zorluklarla karşılaşmıştır.
“Fakat hak, katımızdan kendilerine geldiğinde şöylemdediler: “Musa’ya verilenin (mucizelerin) aynısı buna da verilseydi ya!” Bunlar daha önce Musa’ya verileni inkâr etmemişler miydi? Şöyle demişlerdi: “birbirini destekleyen iki büyü/sırt sıra iki büyücü.” Ve dediler: “biz bunların ikisine de inanmıyoruz.” Kasas 48. Ayet
Resullulah’ın diğer resuller ve nebiler gibi mucizeleri yoktu. Eğer onlara verilenler gibi mucizeler verilse, onları inkar ettikleri gibi yine inkâr edeceklerdi. Çünkü insanoğlu kendilerine mucizelerle gelmiş elçileri ve nebileri her dönem yok saymıştır. Bu yüzdendir ki aradan geçen yüzlerce yıl sonrasında gelişen ve gelişecek olan bilince paralel olarak Yüce ALLAH’ım insanlara verdiği mucize de değişmiştir.
“Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil mi?” Diyorlar. De ki: “gizemler ALLAH’ın yanındadır; öyleyse bekleyin, bende sizinle birlikte beklemekteyim.” Yunus 20. Ayet
Bu mucize, varlık sahasındaki iş ve oluşların cevabını içinde barındıran, nefes alan, insanın aklına, gönül gözüne hitap eden ve zaman içerisinde diğer bilgileriyle kendi kendini gösterecek olan Kur’an’ı Kerim’in ta kendisidir.
“Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onlarla duysunlar. Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir.” Hacc 46. Ayet
Bu mucizeyi ancak kalbinin farkına varıp onunla aklını çalıştırabilen de anlamış ve anlayacaktır. Tabii ki bu, bugüne kadar yaşamış zaman diliminde kolektif anlamda sadece sözde tekrarlanmış ama özde tam anlamıyla kavranabilmiş değildir. Okuduğunuz kitap Kur’an mucizesinin bugüne kadar açıklanmamış birçok bilgisinin şahitliğidir. Bu mucizenin size verebileceği tek şey hakikattir. Bizlerin sizden istediği, size verilecek olan bilgiler içerisindeki her cümleyi ve kelimeyi iyice gönül süzgecinizden geçirerek düşünmenizdir. Amaç, her nefse ait parmak izi gibi eşsiz olan bakış açısını değiştirmek değil, onu desteklemek, beslemektir. Böylece siz bu kitap içinde verilmiş bilgileri ulaştıkça, bugüne kadar size atalarınızdan aktarılmış olan doğru bildiğiniz şeylerin, kaynağın kendisi olan Kur’an ile ne kadar alakalı veya alakasız olduğuna kendiniz karar vereceksiniz.
“Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tağuta (şeytan ve şeytani fikirler) sırt dönüp ALLAH’a inanırsa hiç kuşkusuz sağasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanmadı yoktur o kulpun. ALLAH, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.” Bakara 256. Ayet
Yaşanılan varlık sahasında ki en büyük özgürlük, kişinin kendisini yüce Allah’a teslim etmesidir. Çünkü teslimiyet bir diğer anlamda İslam olmak, çok büyük bir farkındalığı içine almaktadır. Teslim olunan ve olan arasındaki karşılıklı ilişkiyi barındırır ve teslim olan nefsin içsel düşünceleri ve bilgisi ile paralel olarak bu hal gelişir. Fakat her ne olursa olsun ilk gereklilik, bunun bilincine sahip olarak niçin kendi isteğiyle O’na teslim olmasıdır. Çünkü ALLAH katında değişmez olan din O’na teslimiyetir ve bu teslimiyet onun insanı yarattığı fıtrat üzerine yol alınmasıdır.
“O (Kur’an) sadece âlemler için bir zikirdir (öğüttür). İçinizden, dosdoğru yürümek isteyen için.” Tekvir 27-28. Ayetler
“Muhakkak ki bu (Kur’an) öğüttür/hatırlatmadır. Artık kim dilerse, Rabbine bir yol edinir.” Müzzemmil 19. Ayet
Her nefs kendisine verilmiş yaşamın tasarrufuna sahiptir. Belirgin olan yollar açıklanmıştır. İyi veya kötü üzerine bir yol alanın seçimi kendine ait olacaktır. İnsan, çevresindeki diğer canlılardan farklı yaratılmıştır. Bu yüzdendir ki insan, bilinç evrimi gerçekleştirdiği bir imtihan üzerindedir ve gideceği yeri, şimdi ilerlediği yollar belirlemektedir. Bunun için gidilen yolu bilmek, gidilen yolda ki karanlıkları aydınlatmak için içerisinde yürünen yolların bütün ayrıntılarını içeren Kur’an’ı Kerim varlık sahasına indirilmiştir.
Her nefsin ihtiyacı olan yol ve yön bilgisine sahip olan bu evrensel anayasa, gittiği yolu bilmek isteyen insan için, yanlışı ve doğruyu göstererek bu yolun en iyi şekilde gidilmesini sağlayacaktır. Bunun içindir ki “Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır” Ve hangi yolu seçeceğiniz size bırakılmıştır. Çünkü yüce Allah’a teslimiyet (fıtrat üzerine yol almak), dinin temeli ve içinde en büyük farkındalığı barındıran özgürlüktür.
“Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini ALLAH’a teslim ederse, artık onun Rabbi katında mükâfatı vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” Bakara 112. Ayet
“Onun gerçek olduğu onlara apaçık oluncaya kadar onlara, ufuklarda ve kendi içlerinde ayetlerimizi (işaret ve kanıtlarımızı) göstereceğiz. Rabbinizin her şeye tanık olması yetmez mi? İyi bil ki onlar, Rablerine kavuşmaktan kuşku içindedirler. İyi bil ki O, her şeyi kuşatmıştır.” Fussilet 53. Ayet
“O (Kur’an), âlemler için yalnızca bir zikirdir (öğüt ve hatırlatma). Ve mutlaka onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz.” Sad 87-88. Ayetler
“Ve de ki: “Hamd ALLAH’adır. Size ayetlerini gösterecek, böylece onları tanıyacaksınız. Ve senin Rabbin, yaptıklarınızdan gâfil değildir.” Neml 93. Ayet
Her şey önceden planlanmış zaman ve sistem içinde ilerlemektedir. Bu muazzam sistemin işleyiş bilgileri en ince aynısına kadar açıklanacaktır. Geçmiş, gelecek ve anı denilen zaman içinde her nefs, alması ve öğrenmesi gereken mesajı önünde sonunda görecek ve algılayacaktır. Bunun kolay veya zor olması her nefsin kendi seçimidir.
Düşünmek kulun farzıdır.