“Ve buyurdu: “Yeryüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız? Dediler ki: Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor. Buyurdu ki: “Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!” Müminun 112-114
Kur’an-ı Kerim, yaşanılan varlık sahası olan dünya üzerindeki tüm zaman haritasına sahip geçmiş, şimdi ve geleceği tek anda toplamış ve O’nun tarafından kurulmuş, belirlenmiş sistem ve yasa bilgilerini içermektedir. Bu bilgilerin iyi anlaşılması için gerekli olan en temel kavramlardan birisi “zaman”dır. Zaman kavramını ve onun göreceliğini iyi kavrayamamışsanız, ayetlerdeki bilgiler tam yerine oturmaz ve ayetler sadece dilde tekrarlanan, ama bilinçte kavranamayan bir hal alır.
Zamanı teorik olarak ifade edecek olursak, iki hareket arasındaki süredir ve yaşanılan âlemin yaratılmasıyla başlayan bir olgudur. Maddesel tezahürün başladığı an, zamanın da başlangıcı olmuştur. Madde, enerjinin durağanlaşmış halidir. Enerji durağanlaşmaya başlayıp titreşimi azaldıkça görünür olur. Maddeleşme aşamalarına geçildikçe, zaman denilen kavram buna paralel şekilde yavaşlamaya başlar.
Varlık sahalarında ve boyutlardan boyutlara değişkenlik gösteren zaman, aslında kendi içerisinde de göreceli bir haldir. Çünkü her şey varlığın algısında, anların birleşmesi sonucu oluşmuş adı zam”an” denilen bir hale dönüştürülmektedir. Bu dönüştürülme varlığın sahip olduğu bilincinin şekillendirdiği bir durumdur. Aslında her şey sadece bir an üzerinde olup gitmektedir.
Zaman arştan arza doğru, boyuttan boyuta farklılık gösteren izafi (göreceli) bir yapıdadır. Örneğin, ışık saniyede yaklaşık 300.000 km hızla ilerlemektedir. Ama ışık, başka katmanlarda (su,buz vs) aynı hızda ilerlemez. Işığın hızı, hareket aldığı mekana göre değişir. Bu yüzden içinde bulunduğu mekan, ışığın hızını belirler. Zaman denilen kavram da, tıpkı ışık örneğinde olduğu gibi içinde bulunulan boyutun realitesine göre değişkenlik gösterir. Mekân olarak ifade edilen, titreşimi yüksek boyutlardır ki, bu boyutlar en saf enerji katmanlarından en alt madde katmanlarına kadar değişen bir şekildedir. Bu konunun insanı bilinçte net olarak anlaşılması için, düşünce ve onun hızını algılamak önemlidir. Bunun için her nefsin kendisindeki ayetleri (işaret, delil) algılaması ve bunun üzerine tefekkür etmesi kısmen yeterlidir.
Evrendeki en hızlı şey “düşünce hızıdır.” Düşüncenin de bulunduğu mekan/zihin (boyut realitesi), onun maddeleşme (görünebilir bir hale) formuna kadar geçen zamanını belirler. Bunu şöyle örnekleyebiliriz: Zihninizde, herhangi bir konu ile ilgili plan ve sonuçlarını saniyeler içinde yapabilirsiniz. Bu plan kişisel planlar veya iş planları olabilir. Sizin o planları zihninizde canlandırmanız sadece “an” içinde olup bitmektedir. Fakat o düşündüğünüz planların madde aleminde tezahür edebilmesi için aylar veya yıllar geçebilmektedir. Ama siz onu sadece “an” olarak ifade edilebilecek bir zaman içinde düşünebilirsiniz.
Bu konuyu kendi üzerinizde test edebileceğiniz diğer bir örnek için, elinizdeki herhangi bir parmağınızı ya da parmaklarınızı aşağı yukarı sürekli bir şekilde oynatın. Ve hepsini oynatırken hangisine hareket komutu gönderdiğinizi izleyerek yakalamaya çalışın. Fakat parmağınıza yukarı aşağı oynatma emrini verdiğiniz anı ve düşüncesini, aklınızla, zihninizle hatta bilincinizle bile yakalamanız imkansızdır. Bu yüzden, düşünce ki o da bir enerjidir, onun maddeleşmesi, daha doğrusu madde formuna ulaşıp gerçekleşmesi yaşanılan boyutun realitesine ve varlığın formuna bağlıdır. Bundandır ki herhangi bir düşüncenin oluş zamanını kuvveden fiile algılamak, varlığın potansiyeline göre izafi ve değişkendir.
“Biz bir şeyi dilediğimizde, onun hakkında söyleyeceğimiz söz, “ol” demekten ibarettir; o hemen oluverir.” Nahl 40.ayet
“O bir şeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söylemektir: “Ol!” Artık o, oluverir.” Yasin 86.ayet
“Gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedi’ O’dur. Bir şeyin olmasına karar verdi mi ona sadece “ol” der. Artık o, oluverir.” Bakara 117.ayet
Yüce ALLAH alemi ve insanı yaratmıştır. O’nun için bu, bir andır. “Ol” demiştir ve her şey olmuş ve her an olmaktadır. Çünkü “O, her an yeni bir iş ve oluştadır.” Ama insan için bu yaratılışı algılamak ve ona şahit olmak O’nun katındaki gibi bir “an” realitesinde olamaz.
Bu, insanı bilinç ve diğer boyut varlıklarının idrakinde, yaşanılan boyutun realitesiyle paralel şekilde ve de milyarlarca yıl olarak algılanabilen bir süreç içerisinde cereyan etmektedir. Bu yüzdendir ki insan, bulunduğu boyutun sınırı dahilinde, olay ve olgulara şahitlik edebilmektedir. “Bu şahitlik ancak kalbiyle akledebilenler için açıktır.” Hacc 46
Kur’an-ı Kerim’de bilgisi verilmiş olan alemin yaratılması, insanın yaraltılması, melekler ve ruhun O’na yükselmesi gibi konular bu bağlamda bilgileri verilerek zamanın göreceli (izafi) oluşu bildirilmiştir. Ayetlerin bu şekilde verilmesinin nedeni, içerisindeki bilginin varlıkların anlayabileceği bir bilinç düzeyine hitap etmesinden dolayıdır. Bu sebeple müteşabih ayetler içinde “1 gün” veya “6 gün” olarak verilen bilgiler anahtar kavram ve safhalardır. Zaman kavramını anlamanız, Yüce ALLAH tarafından “Kur”ulmuş ve belirlenmiş olan tek “an” bilgisine ulaşmanızı kolaylaştıracaktır.
ALEMİN (EVRENİN) VE MADDENİN YARATILMASI (NUR ESMASI)
Zaman, maddenin yaratılmasıyla başlayan bir olgudur. Maddenin kaynağı ise enerjidir(nurdur). Daha önce varlık sahasına bilgisi verilmemiş birçok müteşabih ayet, alemin ne şekilde yaratıldığı bilgisini içermektedir.
“ALLAH göklerin ve yerin nurudur. Nurun örneği şuna benzer: içinde lamba bulunan bir kandil…Lamba bir cam kap içindedir. O cam kap ise, inci gibi parlayan bir yıldız (gezegen) gibidir. (o cam kap) Ne doğuda ne de batıda olmayan, zeytinyağı üreten mübarek bir ağaçtan yakılır/tutuşturulur. Yağı, neredeyse ateş değmeden aydınlık verir. Nur/ışık üzerine nurdur/ışıktır. ALLAH dileyeni/dilediğini ışığına ulaştırır. İşte ALLAH insanlar için böyle örnekler verir. ALLAH her şeyi bilir. ” Nur 35.ayet
Daha önce ifade ettiğimiz üzere Yüce ALLAH hiçbir kavrama sığmayan, bilinemez “Mutlak Gerçektir” ve de âleme esmalarıyla tecelli eder. Ayet bilgisi “Nur” esmasının âleme tecelli edişiyle birlikte, âlemin ilk yaratım bilgisini vermektedir. “ALLAH “göklerin ve yerin Nur’udur” bilgisi, Yüce ALLAH’ın içinde yaşanılan madde ve madde olmayan evreninin, enerji/yaşam kaynağı olmasının karşılığıdır. Eğer O’nun alemlere ilahi tesiri olmasa, madde denilen şey atıl halde kalır ve durağan bir yapıya dönüşür. Bu yüzden, madde ve mana (hidayet ışığı) âlemine tecellisi ifade edilirken “nur/ışık” bir diğer anlamda “enerjisidir” olarak, bilgi verilmiştir. Çünkü “nur/ışık” bir enerjidir. Ayetin bilgisi ve detaylandırılması şu şekildedir.
1. Yüce ALLAH, içerisinde yaşanılan “gökler ve yer” olarak bildirilmiş âlemin nurudur/enerjisidir. Yani “E“dir. Buna 1 diyelim.
2. “Nurun örneği şuna benzer” cümlesinde kullanılan örnekleme, âlemin nuru olan enerjinin denkliğinin ifade ediliş bilgisidir. Yani “=” “eşittir” ifadesidir. Buna 2 diyelim.
3. “İçinde lamba bulunan bir kandil…Lamba bir cam kap içindedir. O cam kap ise, inci gibi parlayan bir yıldız gibidir.” denilerek, nurun eşitliğinin tasvirlemeleri yapılmıştır. Son cümlede “yıldız gibidir” denilerek, tasvirlemenin biçim ve kütle olarak bilgisi verilmiştir. Yani “m” “kütle“dir. Buna da 3 diyelim.
4. Ayetin devamında inci gibi parlayan yıldız olarak kütlesel tasvirlemeleri yapılan cam kabın “Ne doğuda ne de batıda olmayan, zeytinyağı üreten mübarek bir ağaçtan yakılır/tutuşturulur.” bilgisi verilmiştir. Bu çok önemli çarpan detayı “x” “çarpı“dır. Buna da 4 diyelim.
5. Ayetin devamında “Yağı, neredeyse ateş değmeden aydınlık verir. Işık/nur üzerine ışıktır/nurdur” olarak verilen bilgi, mübarek ağaçtan dönüşüm sonucu oluşan zeytinyağının (hidrojen) ortaya çıkardığı bir detaydır. Bu dönüşüm örneği Einstein’ın maddenin gram başına ışık üzere ışık (c²) enerjiye dönüştürülebileceği ilkesinin de karşılığıdır. Potansiyel olarak her maddenin içinde bu enerji bulunduğu için, ayet içerisinde “ateş değmeden aydınlık verir” detayı bildirilmiştir. Bu kısım, denklemin son parçasıdır. “Işık/nur üzeri ışık/nur” bilgisi ayet içinde verilerek ışık hızının karesi bildirilmiştir. Bu da “c²” “ışığın karesi“dir. Buna da 5 diyelim.
Buraya kadar rakamlandırılan bilgileri birleştirirseniz ortaya şu sonuç çıkar: Nur esması ile tecelli eden Yüce ALLAH, bütün âlemin nuru, Enerjisidir (E). Bu enerjinin örneği (eşitliği) şuna benzer (E=). Öz enerjisi içinde gizli olan ama o giz dışarıya yansıyarak çıkan cam kap, parlak bir yıldız gibidir. Bu tasvirleştirme, enerji eşitliğinde verilen kütle birimin karşılığıdır (E=M). Bu cam kap, zeytinyağı üreten mübarek ağaçtan tutuşturulur/yakılır bir diğer manada çarpılır (E=Mx)’tir. Ve devamında zeytin ağacından dönüşüm sonucu ortaya çıkan yağ ise, ateş değmeden aydınlık verir, ışık üzeri ışıktır (E=M x C²)
Enerji=Kütle x Işığın Karesidir.
“E=mc² fizikte kütle-enerji eşitliğinin temel formülüdür.”
Sıfır noktasındaki enerjinin dalgalanması sonucu ortaya çıkan bu sonsuz enerjiden, E=mc² formülüne göre “madde” ortaya çıkar. Enerjiden maddeye algılanan tüm maddesel tezahürlerin başlangıcı budur. Albert Einstein 1905 yılında ortaya attığı bu formül Yüce ALLAH tarafından, yüzlerce yıl önce Nur Suresi 35. ayette buyrulmuştur. Açıklanmış olan Nur esmasının âlemdeki işleyişini kavradıysan Bakara Suresi 115.ayette “Doğu da ALLAH’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, ALLAH’ın yüzü işte oradadır. Muhakkak ki ALLAH Vâsi’dir, varlığı sürekli genişletip büyütür: Âlim’dir, her şeyi en iyii biçimde bilir” olarak verilmiş bilgiyi de kavramışsındır.
Büyük alemdeki işleyişin ayak izleri, küçük âlem olan insan içinde de aynı şekilde ilerler. Her nefs kendisinde var olan Yüce ALLAH’ın ilmine şahit olabilmesi için kendi derinliklerine, kişisel hırs ve kibirden uzaklaşarak şahit olabilir. Böylece O’nun ilmi ile özdeş tarafa ulaşabilir. Bu, bütün âlemde geçerli olan ilk andan itibaren orada duran Yüce ALLAH’ın Sad Suresi 75.ayette “iki elimle yarattım” olarak bilgisi verilen, insanın üzerinde bıraktığı parmak izidir.
BÜYÜK PATLAMA
Ayette verilen bilgi bununla sınırlı değildir. Verilen detaylar içerisinde bitki olarak “zeytinyağı” kullanılmasının bir sebebi vardır. Çünkü zeytinyağı çok karmaşık bileşenlere sahiptir. Zeytinin yeri, zamanı, durumu, şekline göre değişkenlik gösterir ve zeytinyağı üretimi sırasında ortaya çıkan karasudan yararlanarak “hidrojen enerjisi” üretilmektedir.
İçerisinde yaşanılan madde âleminin başlangıcı da “hidrojen atomu” kaynaklı olup, evrende en fazla bulunan elementtir. Hidrojen madde âleminin kütlece %75’ini, atom sayısınca %90’ını oluşturur. Hidrojen, yıldızlarda, dev gaz gezegenlerinde büyük miktarda bulunur. Moleküler hidrojen bulutları, yıldızların oluşumuyla bağlantılıdır. Bu oluşum süresince termonükleer reaksiyonlarla hidrojen, yavaş yavaş helyum,karbon, azot, oksijen, demir gibi daha ağır elementlere dönüşür.
“İçinde lamba bulunan bir kandil… Lamba bir cam kap içindedir.O cam kap ise, incimsi bir yıldız gibidir” olarak verilen bilgi, madde âleminin ilk oluşma anındaki aşırı yoğun ve sıcak olan noktanın tasviridir. Bu noktanın tutuşturuluşu/yakılışı (genişlemeye başlaması), zeytinyağı (hidrojen atomu) üreten “Ne doğuda ne de batıda olmayan, zeytinyağı üreten mübarek bir ağaçtandır.”
MÜBAREK AĞAÇ
Mübarek ağaç olarak bilgisi verilen tasvir, hadrojen atomu (zeytinyağı) kaynaklı olan ve biraz önce ifade ettiğimiz madde âleminin ilk oluşturulma safhasıdır. Bu safha, aşırı yoğun ve sıcaklık noktasındaki saf enerji olan parçacıklara kütle kazandıran “ne doğuda ne batıda olmayan ağaç“ olarak bilgisi verilen ve bugün bilim dünyasının “higgs bozonu” olarak nitelendirdiği enerji alanıdır. Bu alandan geçen her parçacık tutuşturularak dönüşür ve kütle kazanmaya başlar. Bu ağacın ürünü de zeytinyağıdır(hidrojen atomudur). Parçacık bu alandan geçer ve kütle kazanmaya başlar. Bu süreç içerisinde atomlar (zeytinyağı) oluşur ve enerji alanı yok olur.
Bu konu üzerine yapılan araştırma yapan bilim adamları (Cern), enerji alanı yok olduktan sonra ortaya çıkan etkilerden, bu alanla ilgili bilgilere ulaşabilmektedirler. Bundan dolayıdır ki zeytinyağı (hidrojen atomu) üreten “mübarek ağaç”ın bilgisi verilirken “ne doğuda ne de batıda olmayan” olarak bilgi verilmiştir. Parçacıklara kütle kazandırıp atom (zeytinyağı) haline getiren Mübarek ağaç (enerji alanı) içinde yaşanılan âleme ait değildir. Ayetin devamında “İşte ALLAH insanlar için böyle örnekler verir. ALLAH her şeyi bilir” olarak verilmiş bilgi, bilginin veriliş şeklinin önemine bir vurgudur. Tüm burada verilmiş detay bilgilerinin yanı sıra, konunun genel bilgisi bir başka ayette verilmiştir.
“O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hala iman etmeyecekler mi ?” Enbiya 30.ayet
Kur’an içerisinde sıklıkla kullanılan “küfre sapanlar” ifadesi, gerçeği onaylamayan nefsler için kullanılır. Gerçek olarak ifade edilen şey Hakk bilgisidir. Bu onaylama için gerekliolan iki şey, öncelikle bilgi ve bilgiden sonra onun üzerinde yapılan tefekkürdür(düşünmek).
Yaşanılan çağda madde evreninin oluşumu Big Bang olarak adlandırılan teori ile açıklanmaya çalışılmıştır. Teori, evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini ortaya koymuştur. Bundan önce hiçbir şeyin olmadığını, her şeyin bir anda yoktan var olduğunu ifade eder. Şu an teori eksiktir. Teorinin eksik kaldığı ve üzerinde tefekkür edilmesi gereken “plazma” kavramının İlahi sistem bilgisindeki önemini plazma evren, sicim teorisi, çoklu evrenler modeli gibi bağlantılarla ifade edeceğiz. Şimdilik şu detayı vermekte fayda var: “Yok” olarak ifade edilen kavram, tıpkı “başlangıç ve son” gibi dönüşüm içerisindedir. Her varlığın yokluk anlayışı, algıları ile sınırlandırılmıştır ve bunu yalnızca beş duyu organına göre aramak insanı daha da sınırlandırır.
Size göre yok olan, varlığı sonsuz olana göre vardır. Bu durumda aslında yokluk, o yokun içinde yaratılan içindir. Gözle görülmeyenleri yoksaymak onun yok olduğunu değil öyle bakanın göremediğini de ortaya koyar. Çünkü “E=mc²“ denklemi, yok olarak ifade edilen maddenin, enerji içinde var olduğunun ispatıdır. Sadece gerekli olan dönüşümdür. Ve bunları anlamak için bilinç evrimi yapan insanoğluna Yüce ALLAH tarafından basiretler ve kalp gözü (his, sezgi) verilmiştir. Bunların bilinip kullanılması, gidilen yolların aydınlanması için bir gerekliliktir.
Ayetin bilgisine geri dönersek “ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık” cümlesi, bu sürecin bilinçli bir şekilde yapıldığını bildirmektedir. Bir önceki ayet bilgisinde açıkladığımız, bu evrene ait olmayan “yakıt” yani kütle kazandıran parçacık (alan) ile bu kütle genişleme süreci gerçekleştirilmiştir. Ayetin devamındaki “Her canlı şeyi sudan oluşturduk” olarak verilmiş bilgisiyse, bilinç evrimi dışındaki, hücresel evrimin de sudan başladığının bildirilmesidir. Evrim konusu tüm detaylarıyla Kuran-ı Kerim’de bildirilmiştir. Bu konunun detaylı bilgisi ilerleyen bölümlerde verilecektir.
Düşünmek kulun farzıdır.